TEKNOLOJİNİN YOK ETTİĞİ GÜZELLİKLER

09 Temmuz 2009 – 20:50

 

                Hayatımızı kolaylaştıran teknoloji, bizden bir takım güzellikleri ve yaşantıları da alıp götürdü.

                 Fehmi AKYOL ağabeyimiz, nice eski güzelliği burada anlattı. Kendisinin şahit olmadığı ama tahmin ettiğini tahmin ettiğim bir sürece girdik.

                 Eskiden bu ayda hasattan gelen kadınlar, yemeklerini ateşe koyar, akşama doğru su testilerini doldurur, daha erken soğuması için üstüne biraz su dökerlerdi. Akşam yemekleri yendikten sonra, büyükler ya misafir ağırlar veya misafirliğe giderdi. Evinde kalanlar da dinlenmeye çekilirdi. Ya ışığı veya evin iç pencerelerinden birine bırakılan gaz lambası ıstohu (balkonu) aydınlatırdı. Zaten yaz geceleri lambaya pek çok gerek duyulmazdı.

                Herkes damlarda ve balkonlardaydı, özellikle dolunaylı gecelerin güzelliği bambaşka olurdu. Neredeyse bitişik olan damlardan komşularla sohbet yataklardan bile sohbet edilirdi. Özellikle rüzgarsız ve boğucu sıcak gecelerde “mefi ımherrık uud” (ağaçtaki dalı tepretecek rüzgar bile yok anlamındaki) sözü büyükler çok kullanırdı.

                Damdan onlarca komşu ile büyükler sohbet ederken, çocuklar ve gençler de oyun oynamak için dışarı çıkardı. Harman dönemi “Mıhtıboyi” (Saklambaç) çocukların en çok oynadığı oyundu. Özellikle gece oynanan saklambaç oyununda harmanlar kullanılırdı. Meydan Harmanları bu oyun için vazgeçilmez yer idi. Büyükler bazen derli toplu harmanları dağıttıkları için çocuklara kızarlardı.

                Hava bambaşkaydı, su bugünkü kadar sağlıklı olmasa bile daha güzel bir tada sahipti en azından içinde klor ile çamaşır suyu tadı yoktu, kuyularda dinlenirdi.

                Akşamları Ulu Cami alanı ise gençlerin buluşma ve sohbet yerlerinin merkezi idi.

                Burada değilsiniz Fehmi Ağabey, maalesef çok şey bitti, teknoloji bir yandan benliğimizi süpürüp gitti.

                Önce televizyon çıktı, herkesi biraz içeri tıktı, ardından da klimalar, özellikle klimalar herkesi içeri tamamen tıktı. Kliması olanlar, kapılarını ve pencerelerini kapatıp içeri hapsoldu, komşu neredeyse komşuyu göremez oldu.

                 Artık balkonlardan kimse kimseyle sohbet etmiyor, güzelim mehtabı da kimse seyretmiyor. Meydanda da artık harmanlar yok, caminin yanına toplanan gençler de neredeyse artık yok…

                  Kimi kapısını, pencerelerini kapatıp klimasını çalıştırıyor ve kendini televizyonun önüne hapsediyor, kimi de bu güzelim yaz gecelerinde internet kafelerde  havasız bir biçimde kulaklıkları kulaklarına takarak gözlerine bilgisayar ekranına odaklıyor ve çevre ile ilişkisini tamamen kesiyor.

                  Beldenin Bulvarında bazıları yürüyüşe çıkar, çıkanlar sadece gençler değil büyükler de çıkıyor. Günlerdir görmediğiniz komşunuzla en çok karşılaşma olanağı olan yer de bu bulvar zaten.

                  Bulvara yürüyüşe çıkan gençlerin büyük bir çoğunluğu da aslında sosyal olmaktan tamamen uzak, çünkü; çoğunun telefonu kulağında ve saatlerce bu zararlı cihazı kulaklarına başlarına yapışık tutarlar.

                  İnterneti bilgi, araştırma amaçlı kullanan genç sayısı da oldukça az.  Sohbet, arkadaş siteleri ve eğlenceye dönük bir meyil dorukta.

                  Özledim, ay ışığında damdan dama yapılan sohbetleri gerçekten özledim. Ay ışığında bardaklarımıza doldurduğumuz çayın da tadı adeta bambaşkaydı.

                   Eski güzellikleri geri getirebileceğimizi sanmıyorum, bugünkü gençlerin de bugünü gelecekte geri getiremeyecekleri gibi.

                    Yaşadığımız çağ çoğunluklar için hazıra konma çağıdır, üretemeyenler hep hazıra konar, hep hazıra konanların da sonu hep sömürülmek olur.

                     Bugünkü gençlik hazıra konma gençliğidir. Okuyan, hayal eden, üreten bir gençlik gerekli.

 

Not : Belde Projesi ile ilgili yazılara devam etmekteyim.

 

DAVUT KAPLAN   

                   

  1. “TEKNOLOJİNİN YOK ETTİĞİ GÜZELLİKLER” 12 Yorum

  2. arkadaşı destekliyorum.aynı duyarlılığı tüm köylülerimizden bekliyorum.
    teşekkürler vatandaş…

    isimsiz kahraman 27 Şubat 2009

  3. son derece duyarli bir cagridir.boylesi duyar insanlarimizin olmasi cok sevindiricidr.son kisimdaki sorularu herkes kendine sorsa butur cag disi ve insani olmayan davranislar olmayacakti ama.herkesin bu insani cagriya destek vermesini diliyorum.

    ibrahim pala 27 Şubat 2009

  4. Bu savunmasız hayvanları kışın sokağa bırakıp ilkbahardan sonra bu hayvanları sahiplenen kişiler hangi yüzle insanları arasına çıkabiliyorlar.
    Ama beni hep sevindiren bir durum olmuştur:İYİ Kİ BU İŞİN ÖBÜR TARAFI DA VAR.

    yosuncan1 27 Şubat 2009

  5. KÖYÜMDE,BÖYLE BİR ŞEYİN VAR OLDUĞUNA İNANMIYORUM.
    ALLAH’ın(cc)yarattığı hayvanlara merhamet göstermeyende,insan sevgisi de olmaz.Sevgiden yoksun birinin topluma faydası da olmaz..ALLAHI SEVEN MERHAMETLİ OLANDIR.
    Bu konuda gösterdiğin duyarlık için teşekkürler İSİMSİZ KAHRAMAN……

    fehmi akyol 27 Şubat 2009

  6. BU ŞEKİLDE DAVRANANLARI VİCDANLARIYLA BAŞ BAŞA BIRAKIYORUM. HAYVANLARIN DA HAKKI VAR. BUNUN HESABINI VERECEKSİNİZ.

    VEYSİ YEŞİLYURT 1 Mart 2009

  7. Her vatandaşın görüp ama dillendirmediği büyük sorunlardan ve insanlık ayıplarından biri.duyarlılığınız için çok teşekkür ederiz.

    DAVUT YEŞİLYURT 3 Mart 2009

  8. duyarlı vatandaş,tam da düşündüğüm şeyleri yazmışsın,duyarlılığın için teşekkürler.o hayvanları her gördüğümde içim parçalanıyor.bu olay her tekrar ettiğinde de onlardan faydalanan insanları ALLAH’a havale ediyorum.umarım çağrınıza bütün insanlar kulak verir de bu zavallı hayvanlara uygulanan şiddet de biraz olsun dindirilir.ben buna da değineyim.geçen gün arkadaşlarım köylü bi adamdan bahsediyolardı.bu şahısın şiddetine daynamayan hayvancağız feci bi şekilde can vermiş.aradan fazla bi süre geçmemiş ki adam ölüm döşeğine düşmüş.bir kadın onu rüyasında görmüş.gördükleri gerçekten çok ilginç.öldürdüğü eşek adamı dövüyomuş.yaa ilahi adalet her zaman yerini bulur.

    filiz 4 Mart 2009

  9. değişime engel olamayacağımıza göre geçmişi gelecek nesle nasıl aktarabiliriz.işte bunun arayışı içinde olmalıyız.bizden önce yaşayan büyüklerimiz yaşam biçimlerini tarihlerini bizlere yazılı olarak aktarsaydı bugün kültürümüzü daha yakından tanımış olurduk.hadi diyelim ki o zanamlarda okuma yazma mı vardı? evet yoktu ama en azından eskiye dair eşyalar olmalı idi elimizde.bugün bu konuda çektiyimiz sıkıntıları gelecek kuşağa çektirmemek için hemem işe başlamalıyız.
    özel işlerim nedeniyle ne tesadüf ki bu konuda hazırladığım yazıyı yayınlama fırsatı bulamadım.dilerim admin önümüzdeki günlerde hazırladığım yazıyı resimlerle yayınlaması.

    isimsiz kahraman 9 Temmuz 2009

  10. Saygı değer halkım, Sevgili Davut öğretmenim; Engin Hoşgörünüze Sığınarak,güzel yazınıza katkı yapmadan önce; Uyulması gereken prensiplerin fert ve toplum hayatında rolü ve gücü noktasında aile büyükleri başta olmak üzere İlim ve Bilimsel gelişim hususunda ne kadar eğitimini aldık muhasebesini yapmak zorunda olduğumuzu tekrar gözden geçirmememiz gerektiğine inanıyorum. Bu tür eğitimin alınması içinde illaki Beldemizde bu hususla ilgili kurumların olması çok önemli olmadığını Bilgisayarın internet ağı yeterli bir sebeb olduğu kanaatindeyim.Malumlarınız olduğu üzere bir İnsan kalabalığını,millet ve toplum yapan temel değerler vardır. Belli bir toplumun fertleri, belli bir inanç etrafında birleşmişlerse; bu inançlar, toplum fertlerinin benzer hareket ve davranışlarına yol açarak, toplumun belli bir bütünlük içerisinde yaşamasına imkan hazırlayacaktır. Acizane benim bu konudaki düşüncem, günümüzde manevi değerlerin erozyona uğramasının en büyük nedenlerin başında; Dini ve Manevi değerlerle birlikte Teknolojiyi amacına uygun bir şekilde kullanamamamızdan ileri geldiğine inanmaktayım. Çünkü Dini değerler fert ve toplum hayatında bütünleşme, Sosyay istikrar ve sistemin sürekliliğini sağlar. Din söz konusu olduğunda temel mesaj; barış, birlikte yaşama, insanların vakarı, sosyal adalet ve ahlaki toplum çevresinde yoğunlaşır. Bu nedenle; Saygınlık,insanların birbirlerine saygı duymasını sağlar,yol gösterir, Pusula görevini üstlenir. Ancak bu kriterlere ve prensiplere uyulmadığı zamanlarda aile içi iletişim bozulmakta, toplumda güvensizlik, her çeşit olumsuzluklar yaygınlaşmaktadır.Her şeyi madde ile değerlendiren, materyalist bir açıdan bakan kişilerde insanı insan yapan manevi değerlerin ahlaki güzelliklerin hayat bulması düşünülemez. Böyle bir ortamda hoşgörü, karşılıklı sevgi, saygı, insani ilişkiler ve kardeşlik duygularının serpilip gelişmesi hayal bile edilemez. Maddiliğin öne çıktığı ortamlarda kalp ve gönül kaybolur. Bunun içindirki; Atalarımızın buyurduğu gibi “ZARARIN NERESİNDEN DÖNÜLÜRSE KARDIR” sözüne tekrar ihtiyaç duyulmuştur. Sevgili Davut Öğretmenim; temenni ederimki, en kısa zamanda bu tür olumsuz davranışlar biter, düzene girer ve sizlerde bundan böyle güzel bir yazı yazmanıza vesile olur. Zat-ı alinize başta olmak üzere bütün köy halkına en kalbi duygularımla saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

    Ramazan TAŞTEKİN 10 Temmuz 2009

  11. Değerli Davut KAPLAN,JESTİNE ve Yaşımın hesbını yaparken, gösterdiğin nezaket için teşekkürler,o günleri en çok yaşayan ve hatırlayan biri olarak, sizin özlem duyduğunuz her şey benim zaman rüyalarımı süslüyor onlar benimde özlemlerimdir…anlattığınız olumsuzlukların malesef telafisi yok.yapacak başka bir şey yok. BANA ABBARIT BEYT DERVİŞİN ALTINDA, MERHUM SEİD MELLEMİN AMCAMIN KASAPLIK YAPTIĞI DÖNEMDE,YANINA YAKLAŞARAK “ŞİLİLLİ IL HASRA KİLLE” DİYEN “MERHUM AMCAM AZİZ AHMEDUNEYİ “BANA kim geri getirecek.çocukken yaşadığımız gecelerimiz,Bağdan gelirken kokusu RASILKABILDEN duyulan BULGUR PİLAVIMIZ lezzetler,dostluklar ve daha bir çok şey malesef bir daha geri gelmemek üzere gitti.Bu yazdıklarımızın genç kardeşlerimize bunları bilmelerinde rehber olmasını dilemekten başka çaremiz yok. Sevgiler sunarım……

    fehmi akyol 10 Temmuz 2009

  12. Değerli Fehmi ve Ramazan Ağabeylerim,
    Elbette bir takım örf, adetleri geri getirmemiz mümkün değil. Bunları hatırlarda tutmak ve yılda bir kaç defe yaşatmak bile az zarar demek olacaktır.
    23 Nisan gününü gece yapmamın bir amacı da velilerimizi gece bile okula gelmeye alıştırmaktı.
    Örneğin, eski kıyafetlerimizi, yaşantılarımızı, dayanışmamızı anlatan tiyatro oyunlarını okulda sahneleyebilirim. Yılda en az iki defa yapacak imkanlara da okulu kavuşturduk.
    Bu 23 Nisan günü öğrencilerimizin oynadığı AH ŞU BÜYÜKLER adlı 60 dakikalık oyun bir deneme idi ve gayet başarılı bir şekilde gerçekleştirildi, aksaklıklarımız vardı, bunlar seyircimizi bilinçlendirmemekten ibaretti.
    Ne pahasına olursa olsun, bir takım hedefleri gerçekleştirmek durumundayız. Bu da iyi bir ekip çalışması ile gerçekleşir. Kiminin bilgisinden yaşantılarından, kiminin emeğinden, kiminin yaratıcı ve üretici gücünden yararlanarak yol kat edeceğiz.
    İnanın aralıksız çalışıyorum.

    DAVUT KAPLAN 11 Temmuz 2009

  13. Eskiye ait osmanlicadaki en cokta mektuplarda yAzılan ön giriş vardı bildigim kadarı ile Azizim Davut hocam leyl-i Nuran-i ruh-i firkatinden mutevellit bir günde ruhumu gark eden en derin saygı selamlarımı sunarım. Evet eskiye dair çok şey kaybettik ben küçük iken yaşlılarımızı ulu caminin önünde hep görurdum ama şimdiye bakılırsa onlardan cogu yok egerki şimdiki aklım olsaydı çok seyler öğrenmek isterdim bu bizim koy için bı kayiptir tabiki benim dedem(seho aysen) kucukkuen bana derdide ben pek aldiris etmezdim (oğlum ben Mustafa Kemal Ataturkle askerlik yaptım o benim komutanimdi) derdi tabiki o zamanlarda okuldan nefret ederdikya aldırış etmezdim keske çok soru sorsaydim bu benim kaybım oldu pişmanım.Davut hocam böyle bir yazınız için cok tesekkur eder herkese slm.

    Bilal 13 Temmuz 2009

Yorum yapmak için giriş yapınız.